beMAN Magazine Onur Tuna Eylül 2025
Birçok rolün başarıyla üstesinden gelen, masmavi gözleriyle yıllardır ekranlarda büyük bir beğeniyle izlediğimiz Onur Tuna ile beraberiz yeniden. En son 2019 yılında bir araya gelmişiz beMAN kapak çekimimiz için. Sanki yıllar geçmiş ama Onur'un dış görünümüne hiç uğramamış gibi. Hala aynı, iddialı ve net bir duruşa sahip. Tabii yıllar içerisinde farklı rollere hazırlanırken ruhu da beslenmiş, kariyer yolculuğuna hep güzel karakterler eklemiş, başarılarını katlamış, ne mutlu. Şimdi de yepyeni projeleri ve hayatındaki gelişmeleri konuşmak için buluştuk. Yine çok içimize sinen bir kapak çekimine daha imza attık beraber. Buyrun, Eylül 2025 beMAN sayımızla karşınızdayız.
RÖPORTAJ TUĞÇE ORÇUNUS
FOTOĞRAF ENES KAHRAMAN
STYLING MURAT HAN
SAÇ & MAKYAJ ASLI ATEŞ KURBAN
VİDEO ÜNAL AVCI
FOTOĞRAF ASİSTANI HAKAN TANDOĞAN
STYLING ASİSTANLARI EMRE BARAN, SENA KÖROĞLU
PR SEDA ALTUNER
DİJİTAL İÇERİK DİREKTÖRÜ TUĞÇE ORÇUNUS
KURUMSAL İLETİŞİM MUKADDES KAYA
DİJİTAL İÇERİK EDİTÖRÜ YAĞMUR ÖZER
MEKAN THE BANK HOTEL
Şubat 2019'da beraber kapak çekmişiz seninle. Çok da güzel bir iş çıkarmıştık. Epey de geçmiş üzerinden. Neler değişti Onur, her şey umduğun gibi mi ilerliyor?
Evet güzel bir iş çıkarmıştık, bence bu da çok güzel oldu. Aslında 2019’dan beri değişen hiçbir şey yok, işime konsantre oluyorum hala. Hayattaki hobilerimle devam ediyorum. 2019’dan bu yana her şey umduğum gibi mi ilerliyor konusu biraz değişik tabi ki; hayatta hiçbir şey umduğumuz şekilde ilerlemiyor. Ama ummadığım gibi ilerlediğinde de olabildiğince olayları daha minimal karşılamaya çalışıyorum. Umduğum gibi ilerlemediğinde bir şeyleri düzeltmek çin çabalıyorum.

Yaz nasıldı peki? Malum yeni sezon kapıda. Dinlenebildin mi?
Yaz sezonunda açıkçası genelde İznik’te çiftlikteydim. Onun dışında deniz tatili için tabii ki birkaç yere gittim ama tatil dışında müzik çalışmalarım vardı, onlarla ilgilendim. Geleceğe Mektuplar dizisinin çekimlerini bitirdik, yayın sürecimiz vardı. Dolayısıyla çok fazla dinlenemedim de aslında. Bir yandan da tabii ki ana akıma bu sene yeni bir iş yapacağım için çok fazla iş okudum. Bunların hepsi ciddi bir zaman alıyor. Özetle yaz biraz yoğun geçti ama kendimi de ihmal etmedim.
Oyunculuğuna zaten herkes gıpta ediyor Onur ama en çok dikkatimizi çeken, yer aldığın projelerde hep başrol olman. Bu konuda biraz da şanslı mısındır? Yoksa hepsi tamamen başarının sonucu mu?
Çok teşekkürler ama gıpta edilecek bir durum olduğunu düşünmüyorum kendi oyunculuğumla alakalı. Elimden geldiğince okuduğum hikayeyi, kendi içimde empatik ve sempatik bir yerden alıp nasıl insanlara güzel çıkartabilirim diye uğraşıyorum. Rol olarak da bunun başı olduğunu düşünmüyorum. Başrol evet yoğun rolü olan oyuncu olabilir. Yoğun rolü olan oyuncu da başrol diye tepede değildir. Herkesle bir şekilde paslaşmak zorundadır. Hikaye içinde herkes yerini çok iyi almak zorundadır ki bir bütün oluşturulsun. Dolayısıyla bir başarı varsa ortada bütün karakterlerin yerinde ve bütün içerisinde hareket etmesinden kaynaklanıyor.

Yasak Elma zamanında bir araya gelmiştik. O yıllardan sonra başarıların katlanarak artmış. Hem dizi hem de yer aldığın filmlerde ses getiren roller üstlenmişsin. Hangi karakteri en çok kendine yakın bulmuştun, hatırlıyor musun?
Yasak Elma zamanında bir araya gelmiştik evet. O yıllardan sonra insan tabii ki büyüyor. Yaptığı şeyi daha sessiz bir şekilde yapmaya çalışıyor ki, onlar ses getirsin. Aslında biraz da böyle hareket etmeye çalışıyorum. Hangi karaktere kendimi yakın bulduğum konusu ise; oynuyorken değil de öncesinde okuyorken kafamda karakteri canlandırmaya çalışıyorum ve hızlı hayal edebildiğim, kendimden parçalar bulabildiğim ya da öyle birini tanıyorsam eğer a bak burada daha kolay hareket edebilirim, ya da bunu daha iyi yapabilirim dediğim şeyleri kendime daha yakın buluyorum. Bugüne kadar bu şekilde iş seçtiğim için de aslında hepsini kendime yakın buldum. Ben olmasam da bana benzemese de zaman içerisinde birbirimize yakınsıyoruz galiba.

Hazırlanırken çok zorlandığın bir rol oldu mu, hangisiydi?
Aslında bakarsan ben anksiyetik bir insanım zaten, o yüzden her iş başlamadan önce mutlaka yeni oynayacağım karakterle alakalı bir anksiyete, ön çalışma ve yaptığıma çok güvenmeme aşamam vardır. Ancak başladıktan sonra rol arkadaşlarımla, yönetmenimle beraber karakteri daha güçlendirip, gerçek bir hale getirdiğimizde ancak rahatlıyorum. O yüzden bence, hepsi benim için zordu. Ama Atatürk rolü için hazırlanırken ekstra bir duygu yoğunluğu içine girdiğimi hatırlıyorum.

Son Akşam Yemeği filminde Mustafa Kemal Atatürk'ü canlandırdın. O rol sana ilk geldiğinde tam olarak ne hissettiğini çok merak ediyoruz. Korku mu, endişe mi, müthiş bir heyecan mı?
Korkuyu da, endişeyi de, heyecan da hissettim. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk kişiden ziyade bu ülke ve dünya için bir ideolojidir. Onu canlandırıyorken bir kişiyi mi ele almalıyım yoksa insanların ortak olarak bildiği, tanıdığı ideolojisi üzerinden mi canlandırma yapmalıyım diye düşündüm. Bu kısım biraz benim için zordu. Çünkü çok örneği de yapılmıştı. Oyuncu arkadaşlarım, büyüklerim Atatürk’ü canlandırmışlardı. Kendi yorumlamamı yaparken acaba hangi yolu izlemeliyim kısmı biraz endişeli geçmişti.
Üstesinden de çok iyi geldin rolün. Geri dönüşleri nasıl oldu?
Üstesinden gelip gelmeme noktasında insanların böyle düşünmesi beni çok mutlu ediyor tabii ki. Mesleğime dair bilgili kişilerin yaptığım işle alakalı olumlu geri dönüşleri beni çok mutlu ediyor. Ama tabii ki oyunculuk biraz 2+2= 4 gibi bir meslek değil, göreceli olabiliyor bazen. Dolayısıyla herkese mükemmel, iyi ya da inandırıcı gelebilmek çok zordur oyunculukta. İkna edebildiğim insanlar adına mutlu olmaya çalışıyorum diyebilirim. Mutlak değil tabii ki, bence olmadı veya boyu çok uzun diyen dahi oldu ama şunu bilmelerini isterim ki bu ülkenin devlet okullarında okumuş, bu ülkede memur ailenin bir çocuğu olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi tanıyan, iyi tanımlayan bir genç olduğumu düşünüyorum.

Peki dijital dünyaya dair düşüncelerin nasıl? Malum içerikler sonsuz hızlı ve izleyici olarak bizler bile yetişemiyoruz. Seni de en son Geleceğe Mektuplar'da izledik. Olacak mı yeni sezonda da sürprizlerin?
Sansür, otosansür toplumun optimum IQsu ve bulunduğumuz kültürün kendi içindeki etik ve ahlaki yapısına baktığımızda, dijital platform tabii ki daha cesur. Bizim ana habere çıkartamayacağız, insanların gizliden gizliye yaptığı defolarını anlatma özgürlüğü var. Dolayısıyla dijitaldeki hikayelerin daha cesur olduğunu düşünüyorum. Bir oyuncu için de kesinlikle bu daha tatlı bir durum ama arada toplumumuzun sürekli ulaşabildiği majör platformlarda da insanlarla buluşmamız gerektiğini düşünüyorum, böyle de yapıyorum. Mesela yeni sezon için ATV'de yayınlanacak Aynadaki Yabancı dizisini çekiyoruz. 31 Ekim’de de Bağlantı hatası filmimiz vizyona girecek. Teknoloji ile gençlerin, ebeveynlerin arasındaki üçgeni anlatan bir iş oldu. Yakın gelecek projelerim şimdilik bunlar. Bir de müzik tarafım var. Canlı müzik youtube çalışmalarım mevcut, onlar da çıkacaklar.

Sanıyorum 15 yılı geçtin kariyer yolculuğunda. Oyunculuğa dair kendine nasıl yatırımlar yapıyorsun?
Evet, 15 yılı geçtik. 15 yılın öncesi bu mesleğe dair meraklarımızla geçti. Bu yıllar içerisinde de yavaş yavaş insan kendi içinde hem biyolojik hem fiziksel hem zihinsel gelişimiyle beraber oyunculuğunu da değiştiriyor, geliştiriyor. Bu sebeple 15 yılın benim için sürekli dalgalanan bir grafiği vardı. Dolayısıyla yatırım dediğimiz nokta da işte burada ortaya çıkıyor. Çok düz olursa o grafik, biraz yatırım yapamayan bir insansınız gibi geliyor bana oyunculukta. Hayatın eğrilerini tespit edebiliyorsanız, yeri geldiğinde hem yükselip hem de düşüş yaşayabiliyorsanız, bu duyguları tanımlayabiliyorsanız ve bunları bir bedende hissedebiliyorsanız bilin ki oyunculuğunuza yatırım yapıyorsunuz. Hatta yapmaya devam ediyorsunuz demektir.
Biraz da müzik tarafını konuşalım. Gitar da çok yakışıyor eline. 'Yorgun da' şarkısının hikayesini dinleyebilir miyiz?
Müzik tarafım çocukluğumdan beri var. Gitar çalmayı da çocukluğumdan beri çok seviyorum. Dediğim gibi sanat, aslında bir ritim olgusuyla devam eden bir şey ve bu ateşleme sistemi bir insanın içerisinde varsa, gitar çalmasa bile iyi bir müzik dinleyicisi olabilir, resim yapmasa bile bir tabloyu iyi analiz edebilir. Kısacası bu insanların sanata yatkın olduklarını düşünüyorum. Yorgun Da şarkısının hikayesi de aslında pandemi zamanına denk geliyor. Hem kendimi yorgun hissettiğim hem de insanlarda ” ne kadar da birbirimize kendimizi yakın zannederken uzak yaşıyormuşuz ” düşüncelerinin varlığını gördüğümde kendi kendiliğinden çıkan bir şarkı.

Fırsat buldukça seyahat etmeye çalışıyorsun. Yepyeni yerlerin, farklılıkların, gördüklerinin oyunculuğuna en büyük yansıması ne oluyor?
Seyahat etmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle genç yaşlarda çünkü zaman içerisinde enerjiniz de azalabiliyor. Farklı farklı yerleri görmek, oradaki doğal güzellikleri tanımlamak benim için önemli. Gezmek kelimesinden kastım ise o yerin dokusunu hissetmek, gittiğiniz şehrin etkilerini ruhunuzda yaşabilmek önemli. Bu da çoklu görüş sağlıyor. Başka topraklar hakkında da bilginizin olması oyunculuk için bence paha biçilemez bir şey.
Bir süredir de iyi giden birlikteliğinin olduğunu paylaşıyorsun. Sosyal medyanda da görüyoruz. 'Aşk'ın oyunculuğuna verdiği gücü, dinamikliği hissedenlerdensin gibi. Sen nasıl yorumlarsın?
Birlikteliğim güzel gidiyor ama konuşmayı pek tercih etmiyorum çünkü kendi içinde iki kişi kalabilen insanlar olmayı becerdiğimizde ilişkimizde başarılı oluyoruz. Bu sebepten dolayı, kendi içimizde yaşamayı tercih ettiğimiz için iyi gittiğine inanıyorum.
Peki sosyal medya tarafını nasıl yönetmeyi tercih ediyorsun, 3 milyon takipçin var.
Sosyal medya tarafını nasıl yöneteceğime dair düşünen bir insan değilim, bunu menajerimle de çok tartışıyoruz. Ya da bugüne kadar algoritma ile alakalı genel kanılar var ve neden o şekilde davranmadığıma dair çok eleştiri geliyor yakın çevremden. İşte bu algoritma böyle çalışıyor ve sen bunu yapmadığın sürece sosyal medyayı aktif kullanamıyorsun diyorlar ama benim aktif olmam gereken başka yerler olduğunu düşünüyorum. Yani 15 saat yoğun çalıştığım set çalışmalarımda konsantrasyonum orada oluyor. Ya da günlük hayat akışımda çok fazla done oluyor, onlara yoğunlaşırken sosyal medyaya kanalize olamıyorum. Çünkü çalışmanın dışında iyi dinlenmek için aklı ve vücudu da iyi dinlendirmek gerekiyor. Bunlar için de kendine zaman ayırman gerekiyor. Dolayısıyla sosyal medyanın bu konuda biraz hırsızlık yaptığını düşünüyorum ve aram da bu sebeple pek iyi değil kendisiyle.

Stilini tanımlamanı istesek, lüksten yana mı olur yoksa trendlerden bağımsız geleneksel türk erkeğinden yana mı?
Trend ne bilmiyorum ben mesela. Yani trend herhalde kendi içinde oluşuyor sonra bizim gözümüze batınca biz trend bu diyoruz. Ben gözüme battığında da trend bu diyemiyorum çünkü gözünüze battıysa birileri işte bu düzeni hazırladı, artık kokusu çıkmaya başladı ve hepinizi etkiledi demek oluyor benim için. Bu tarz konulardan etkilenmeyi sevmiyorum. Bu başlıkların stil, kostüm, müzik, araba olması fark etmiyor. Herhangi bir konu başlığıyla alakalı eğer çok fazla ittirilen bir şey varsa, ister istemez beynim o konuyla alakalı şüpheci yaklaşıyor. O yüzden bir şeyden yana değilim, lüks ya da trend olarak bir şeyi ayırmıyorum. Lüks varsa o kişinin imkanları var demektir, trend varsa da dediğim gibi manipüle olmuş demektir bence.
Son olarak hayata geçirmek istediğin en büyük hayalini nedir?
Aslına bakarsanız net bir şekilde bir hayali hiçbir zaman dileyemedim. Hatta bu doğum günü pastamı üflerken söylendiğinde bile böyleydi. Spesifik olarak şunu yaparsam çok mutlu olurum veya bunu hayata geçirdiğimde başarılı olurum gibi örnekler bende galiba yok. Tabii ki bir film çekersem Avrupa sinemasında bana mutluluk verir, büyük tatmin oluşturabilir ama hayal boyutunda değil. Ben sadece mutlu, huzurlu, kendimi başarılı ve üretken hissettiğim ruh hali hayal edebilirim. Beni en çok hayalime kavuşturan şeyler, bu başlıkları bir arada hayatımda gerçekleştirmiş olmaktan geçiyor.

