Aradığınız Konu ?

Çağdaş Dans Sanatçısı, Koreograf ve Eğitmen Doç. Aslı Öztürk Röportajı

03 Ekim 2025
Çağdaş Dans Sanatçısı, Koreograf ve Eğitmen Doç. Aslı Öztürk Röportajı

Türkiye çağdaş dans sahnesinin özgün ve etkili isimlerinden, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı Çağdaş Dans Bölümü öğretim üyesi Doç. Aslı Öztürk, imzasını taşıyan “Kız Doğdu / III” adlı eseriyle bu yıl 7.kez düzenlenecek İstanbul Fringe Festival’de sahne alacak. Ulusal ve uluslararası platformlarda üretimleriyle dikkat çeken Öztürk, bu kez izleyiciyi, kadın bedeninin dayanıklılığı ve dayanışmasının güçlü bir anlatımıyla buluşturacak. Tüm sanat kavramlarını içeren evrensel bir buluşmanın ahengi olan dans sanatına gönül vermiş olan, dansa tutkuyla bağlı bir sanatçının sahneye yansıyan enerjisini, üretim sürecini ve hayallerini yakından dinlemek ve içimizden geldiği gibi dans edebilmek için bir araya geldik.  

Röportaj Mukaddes Kaya

 

Dans ve sanatla yolculuğunuz nasıl başladı, bu yolculuğa nasıl bir hikâye ile başladınız?

Annem gençliğinde hep dans etmek istemiş ama o dönem böyle bir imkânı olmamış. Bu yüzden ablamı ve beni küçük yaşlarımızda sürekli hareket etmeye teşvik etti. Ben hareket etmeye önce ritmik jimnastikle başladım. Ortaokul ve liseyi ise İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü’nde okudum. Aslında yarı zamanlı programı için sınava girmiştim ama sınav sonunda jüri ailemi ikna etti ve beni tam zamanlı programına aldılar. 90’ların Türkiye’sinde ailemin bu cesur kararını annemin gençlik tutkusuna bağlıyorum. Ailemin bu kararına minnettar olsam da, klasik bale eğitimi aldığım yıllar, hayatımın en zorlu dönemlerindendi ve o süreçte klasik dansçı olmak istemediğime karar verdim. Lisans eğitimimde çağdaş dansa yönelmem ise benim için bir dönüm noktası oldu. Klasik eğitimin o dönemlerdeki katı formuna karşı, çağdaş dansın yaratıcılığı ve bireyselliği merkeze alan yaklaşımı, sanatçı olarak kendimi bulmamı sağlayan en önemli adım oldu. MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı Modern Dans Bölümü’nden mezun olduktan sonra Fransa’da CNDC Angers’de eğitim aldım. Ardından İstanbul’a dönerek uzun yıllar Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nda dansçı, eğitmen ve koreograf olarak çalıştım. Kariyerimdeki en önemli dönüm noktalarından biri ise, sanat yönetmenliğini William Forsythe, Wayne McGregor, Frédéric Flamand ve Angelin Preljocaj gibi dünyanın önde gelen koreograflarının üstlendiği D.A.N.C.E (Dance Apprenticeship Across Europe) programına Türkiye’den seçilen tek dansçı olmamdı. İki yıl süren bu disiplinler arası programın bir yılını Fransa’da, ikinci yılını Almanya’da geçirdim ve Sadler’s Wells (Londra), Créteil Masion des Arts (Paris), Staatsschauspiel ve Hellerau (Dresden), Bockenheimer Depot (Frankfurt) gibi prestijli sahnelerde dans etme fırsatı buldum. Bu deneyim hem dansçı hem koreograf hem de eğitmen olarak beni derinden geliştirdi. Türkiye’ye döndüğümde edindiğim birikimi paylaşabilmek için MSGSÜ Modern Dans Anasanat Dalı’nda ders vermeye başladım. MDTİstanbul Projesi’nde dört sezon boyunca dans ettim ve aynı zamanda eğitmenlik yaptım. 2023 yılına kadar Çıplak Ayaklar Kumpanyası’yla bağım hep sürdü. Şimdi ise hâlâ MSGSÜ Modern Dans Anasanat Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışıyor, bir yandan da bağımsız projelerde dansçı, koreograf ve eğitmen olarak üretmeye devam ediyorum.

 

Kendi dans tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

Çağdaş dans alanında üretim yapıyorum ve kendimi sürekli değişime, dönüşüme açık tutmaya çalışıyorum. Dansı kelimelerle tanımlamak aslında çok kolay değil, ancak bugün için kendi yaklaşımımı; kişinin fiziksel ve zihinsel potansiyelinin en ileri düzeyine ulaştığı bir hâl ve “bedenlenmiş farkındalık” olarak ifade edebilirim.

 

Diğer sanatçılardan ayrılan özellikleriniz nelerdir?

Aslında her sanatçı kendine özgü birçok yönüyle doğal olarak ayrışıyor. Benim için en belirgin fark hem eğitmen hem koreograf olarak çalışma biçimimden ve araştırma alanımdan kaynaklanıyor. Uzun zamandır farkındalık pratiklerini çağdaş dansla bir araya getirerek beden-zihin ilişkisini derinleştirmeye odaklanıyorum. Amacım, dans derslerinde ve performans sırasında icracının “anda yaşayan beden” hâlini ortaya çıkarabilmek. Araştırmalarımın büyük kısmı da bu yaklaşım etrafında şekilleniyor.

 

Bir koreograf olmak için neler yapılmalıdır? Siz ilhamınızı nelerden alıyorsunuz?

Bir koreograf olabilmek için kesin bir reçete yok; herkesin yolu farklı. Ama iyi bir gözlemci olmak ve düzenli üretmek bence çok önemli. Yaşamın ve doğanın içindeki hareketi, ritmi, dokuyu fark edebilmek; bedenin hareketini ve anatomisini hem deneyim hem bilgiyle derinleştirmek gerekiyor. Hareket kompozisyonu oluşturmak için birçok araç var; bu araçları öğrenip zamanla kendi araçlarınızı yaratabilmek çok değerli. Ayrıca farklı sanat disiplinleriyle ilişki kurmak, günceli takip etmek ve araştırmaya açık olmak da koreografların derinliğini belirleyen unsurlar arasında. İlham kaynaklarım oldukça çeşitli: doğa, görsel sanatlar, doğu felsefeleri ve mitolojiler, beden-zihin pratikleri… Özellikle arketipsel semboller ve insan varoluşu üzerine çalışmak ilgimi çekiyor. Karşılaştığımda zihinsel ya da duygusal olarak beni tetikleyen farklı bağlamlar, çoğu zaman çalışmalarımın çıkış noktası olabiliyor.

 

Sahnede olmak, sahne heyecanını yaşamak nasıl bir duygu, hissettiğiniz duyguları hangi kelimelerle ifade ediyorsunuz?

Çağdaş dans yalnızca klasik sahnelerde değil; galerilerde, sokaklarda, kamusal alanlarda da seyirciyle buluşuyor. Bu farklı mekânlarda, seyirciyle aynı alanı paylaşmak; nefeslerin, bakışların, bedenlerin aynı ritimde buluştuğu anların yarattığı ortak enerjiyi hissetmek benim için her zaman çok özel. Sahnedeyken akışta kalabilmek, beden-zihin bütünlüğünü hissetmek ve bunu kinestetik olarak seyirciye aktarabilmek gerçekten benzersiz bir deneyim. Koreografisini üstlendiğim bir eseri izlerken ise bambaşka duygular yaşıyorum. Parça artık benden bağımsız bir yolculukta; dansçıların deneyimi her seferinde esere yeni katmanlar, yeni anlamlar kazandırıyor. Bu sürece tanıklık etmek, benim için en az sahne üzerinde olmak kadar derin ve özel.

 

İlham aldığınız sanatçılar var mı, kimler?

İlk gençlik yıllarımdan beri idolüm diyebileceğim tek bir isim var: William Forsythe. Onun hareket anlayışı, hareketi ve koreografiyi zaman içinde yeniden ve yeniden düşünme biçimi ve yarattığı özgürlük alanı, benim için hâlâ güçlü bir ilham kaynağı.

 

Sizce dans topluma hangi mesajları verir, dans etmek bir sanat mıdır?

Dansın her zaman somut bir mesaj verme amacı yoktur. Beden ve hareket, insan varoluşunun en başından beri en güçlü sözsüz iletişim araçlarıdır. Dans, izleyiciyle deneyimsel ve duyusal bir bağ kurar; bu bağ bazen somut bir hikâye ya da kavram üzerinden, bazen de tamamen sezgisel ve soyut bir düzlemde oluşabilir. Elbette dans bir sanattır; ancak bunun ötesinde, toplumsal bir ihtiyaçtır. Günümüzde insanların bedenleriyle kurdukları ilişki giderek zayıflıyor; bedenin ihtiyaçlarını duyumsama ve algılama becerileri köreliyor. Tam da bu nedenle dans, insan olmanın bu temel becerilerini yeniden hatırlatmak ve geliştirmek için en güçlü araçlardan biri. Toplum hem daha çok dans etmeye hem de daha çok dans izleyerek nitelikli dans izleyicisi olmaya teşvik edilmeli.

 

“Kız Doğdu” nasıl ortaya çıktı? Ne anlatıyorsunuz, bu performans nasıl gelişti ve bundan sonra yolu nasıl olacak?

“Kız Doğdu” ilk olarak 2014 yılında İstanbul Devlet Opera ve Balesi MDTİstanbul Projesi’nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliği için üretildi. Çıkış noktası, hep zihnimde yankılanan bir deyiş oldu: “Bir ortamda sessizlik olduğunda kız doğdu denir bazen.” Bir insanın doğumu nasıl olur da sessizliğin hüznüyle bağdaştırılabilir? Bu çelişki, çalışmanın ilk kıvılcımıydı. Araştırmalarımız sırasında Anıt Sayaç (https://anitsayac.com) adlı web sitesiyle karşılaştık. Şiddet sonucu hayatını kaybeden kadınların isim ve hikâyelerinin yer aldığı bu site, ne yazık ki hâlâ güncelleniyor. Hikâyelerin ağırlığı ve sürekli artan rakamlar, eserin hareket dilinin şekillenmesinde belirleyici oldu. İlk versiyonda, doğum öncesini temsil eden birinci bölümün ardından ince bir muşamba sahneyi kaplıyor, dansçılar muşambanın altında ayağa kalkarak projeksiyon için bir yüzey oluşturuyordu. Bu yüzeye Anıt Sayaç’tan alınan görsellerin video art çalışması yansıtıldı. Ses dünyası, sokak protestoları, Ömer Öztüyen’in dijital altyapısı ve canlı viola performansıyla oluştu. Muşamba çekildikten sonra kadınların fiziksel direnişi ve dayanışması sahneye taşınıyor, eser Olympia De Gouges’un Kadın Hakları Bildirgesi ile sona eriyordu. 2015’te Çıplak Ayaklar Kumpanyası çatısı altında yeniden üretilen ikinci versiyonda tasarım ve semboller sadeleştirildi; muşamba, görseller ve protesto sesleri çıkarıldı, ses tasarımını sevgili Ah! Kosmos (Başak Günak) üstlendi. Hikâye çok daha fiziksel bir zemine taşındı; sahnede tasarım unsuru olarak yalnızca ters takılan peruklar kaldı. Süreç bir süre kesintiye uğrasa da, nihayet MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı için hazırlanan altı dansçılık versiyonla eser KIZ DOĞDU / III olarak tamamlandı. Bu son haliyle, altı kadın dansçının fiziksel sınırlarını sonuna kadar zorladığı, kadın bedenine dair alışıldık algıları kıran bir form ortaya çıktı. Güç, direniş ve dayanışma sahnede çok katmanlı bir şekilde hissediliyor. Eserin bu son versiyonu, 25 Eylül’de saat 20.30’da MSGSÜ Bomonti Yerleşkesi’nde izleyiciyle buluşacak. Bundan sonrası içinse dileğim eserin mümkün olduğu kadar çok izleyiciyle buluşmaya devam edebilmesi.

 

Genç dansçı ve koreograflara ve sanata âşık olan herkese bir eğitmen olarak neler önerirsiniz?

Çağdaş dans alanında çalışan ya da üretmek isteyen gençlere söyleyebileceğim en önemli şey:vazgeçmeyin. Ülkemizde çağdaş dans hâlâ hak ettiği değeri ve görünürlüğü bulmuş değil; bu da yolun zor olduğu anlamına geliyor. Altyapı eksiklikleri, üretim ve gösterim için sınırlı imkânlar, çoğu zaman güçlü bir destek ağına sahip olmamak… Bunlar gerçekler. Ama aynı zamanda bu alanın en büyük gücü, tam da bu zorluklar içinde üretmeye devam eden sanatçılar. Bu yüzden önerim, her şeye rağmen üretmeye, araştırmaya, paylaşmaya ve birbirine destek olmaya devam etmek. Kendi sesini aramak, merakı diri tutmak, öğrenmekten vazgeçmemek...

 

Bundan sonraki projeleriniz ve dansa katkınız neler olacak?

Önümüzdeki sezon için en büyük dileğim, Kız Doğdu/III’ü daha fazla seyirciyle buluşturmak. Bu doğrultuda farklı sahnelerle görüşmelerim sürüyor. Ayrıca yeni bir düet projesi üzerine de çalışmaya başlayacağım. Bunun yanı sıra, MSGSÜ SEM- Sürekli Eğitim ve Araştırma Merkezi bünyesinde, farklı içerik ve seviyelerde atölyeler düzenliyoruz; bu çalışmalar da sezon boyunca devam edecek.

Bestyle Magazin
Editör / Yazar
Diğer Yazıları Gör

Modaya Olan Açlığımız Bitiyor!

Değişime Ayak Uydurmak

Bültenimize kayıt olmak
ister misin?

Be Style haberlerini ve gündemini takip et.

Şimdi Kaydol