Bu Ay BeStyle'da Mine Tugay Var!

Uzun zamandır ekranlarda gördüğümüz, güzelliğini benimsediğimiz, her geçen gün oyunculuğuna daha da hayran kaldığımız Mine Tugay ile başlıyoruz yeni sezona. Hep çok iyi projelerde yer aldı, üstlendiği rollerin hakkını vererek hafızalara kazındı. Yetmedi, yıllar içerisinde kendini geliştirerek başarılarına yenilerini ekledi ama görünümü hala ilk zamanlardaki kadar güzel, cesur ve iddialı. Şimdilerde de Can Borcu dizisinin ikinci sezonu çekme yoğunluğunda. Yine şahane bir işe imza atıyorlar. Kısacası Mine Tugay, hepimizin ilk günlerde tanıdığı gibi hala çok formunda, çekici ve başarılı bir kadın. Ne mutlu. Biz de hem dünden bugüne kadarki kariyer yolculuğunu beraber masaya yatırdık hem de iyi bir çekime imza attık. Yeni sezona birlikte başlamak birbirimize şans getirecek, inanıyoruz!
RÖPORTAJ: TUĞÇE ORÇUNUS
FOTOĞRAF: ENES KAHRAMAN
STYLING: MURAT HAN
MAKYAJ: ERKAN ULUÇ
SAÇ: ENGİN AKTAŞ
VİDEO: ÜNAL AVCI
STYLING ASİSTANI: EMRE BARAN
FOTOĞRAF ASİSTANI: HAKAN TANDOĞAN
MEKAN RADISSON: BLU BOSPHORUS ORTAKÖY
DİJİTAL İÇERİK DİREKTÖRÜ: TUĞÇE ORÇUNUS
DİJİTAL İÇERİK EDİTÖRÜ: YAĞMUR ÖZER
KURUMSAL İLETİŞİM: MUKADDES KAYA
Öncelikle nasıl geçti yaz? Malum sonbahar kapıda.
Güneş alerjisi olan birisi olarak yaz ayları beni biraz zorluyor. Ama her yaz olduğu gibi Kuzey Ege’nin gizli cenneti Assos’ta arkadaşlarımla çok güzel zaman geçirdim ve yenilendim yine. Onun dışında uzun zamandır vakitsizlikten zaman ayıramadığım dizilere, filmlere ve kitaplara yer açtım yaz aylarında. Ama bir yandan da hepimiz için zor aylardı. Yangınlar hepimizin canını çok yaktı.
O kadar uzun yıllardır tanıyoruz ki seni... Yer aldığın projeleri listelemeye kalktığımızda upuzun bir tablo çıkıyor karşımıza, ne kadar gurur verici. Kariyerinin ilk günlerine gitmeni istesek, bugün tam da bu konumda olmayı hayal ediyor muydun?
Yaklaşık 30 yıl geriye gitmem gerekirse o zamanki heyacanımı, motivasyonumu ve hayallerimi şu anki zamanla eşleştirmek her ne kadar mümkün gibi gözükse de değişen etkenler sebebiyle çok gerçekçi değil. Her dakika değişen bir dünyanın içinde hayalleriniz de evrimleşiyor, dönüşüyor. Ve 30 yıl öncenin ritmiyle bugünün ritmi asla aynı değil. Ama bugünümden mutlu muyum diye sorarsan evet, işimi yapıyorum, hala heyecan duyuyorum, oyunculuğumu ilk günkü gibi geliştirmeye çalışıyorum.
2000'lerin başından itibaren neredeyse her yıl hiç durmadan yepyeni projelerle çıkmışsın karşımıza. Her dönemde Mine'nin en güzel versiyonunu izledik uzun yıllar. Sence izleyicinin tam olarak seni tanıyıp, benimsediği projen hangisiydi?
Seyircinin beni benimsediği iş ‘’Benden Baba Olmaz’’ dizisiydi kanımca. Çok genç yaşta anne oynamak gibi riskli bir karar almıştık o zamanlar ama çok sevilmişti o iş. Aliye’de oynadığım ‘’Derman abla’’ da seyircinin kucakladığı bir roldü. Ayfer Tunç yazıyordu ve dizide sadece bir kötü karakterin olduğu dönemlerdi. Ama en çok popüler olan iş ise Medcezir’di sanırım.
Ekrana yakışan bir kadınsın. Bu çok net. Öyle Bir Geçer Zaman Ki, Medcezir, Paramparça, Zalim İstanbul derken liste uzuyor. Peki dönemin hep iyi projelerinde yer almış olmanın içinde biraz da şans var mı? Yoksa tamamen çok çalışmanın sonucu mu?
Aslında işlerini iyi yapan insanlarla eşleşmek ve aynı frekansta bulunmak diyebilirim. Doğru cast her zaman projeyi bir sıfır önde başlatır bana göre. Çünkü projenin kaderini belirleyen en önemli adımdır. Beni ben seçmedim o rollere ama proje önüme geldiğinde bana teklif edilen o karaktere nasıl bir ruh katabilirim, nasıl bir derinlik yakalar ve seyirciye yansıtabilirim diye hemen çalışmaya başlarım. Uyarlama işlerde her ne kadar daha önce oynanmış olmasından mütevellit yaratıcı alanın daralması söz konusuymuş gibi gözükse de iştahlı oyuncuyu daha çok şevklendirir bu. Çünkü oyuncu hep ‘’daha’’yı arar ve bu çok zevkli bir yolculuktur. Medcezir’de Ender’i canlandırırken böyle katmanları vardı benim açımdan. O yüzden çok sevildiğini düşünüyorum.
Şöhreti yüksek bir kadın olarak yaşadığın zorluklar neler oldu?
Ben açıkçası ünlü gibi yaşamıyorum. Hayatımda sadelik ve işlevsellik ön planda. Alanımı kendim belirlediğimden çok fazla zorluk yaşamadım.
Televizyona yaptığın onca iş var. Şimdi de Can Borcu’nun ikinci sezonunu çekiyorsunuz; Nasıl gidiyor?
Evet çekimlerimiz başladı. Yepyeni bir işe başlıyor gibi enerji var hepimizde. Yeni senaristlerimiz ve yeni yönetmenimizle hikayeyi daha da açıyoruz. İşin draması üzerine titizlikle çalışıyorlar. Bu sezon gerçek gücüne kavuşacağına ve seyirciyi de izlerken daha da sürükleyeceğine inanıyorum.
Dışarıdan soğuk ama tavrı net bir kadın olarak görünüyorsun. Seni tanıyınca da öyle misin?
Sonuçta bütününde hepsi iletişim ve algı meselesi. Her insana göre değişir bunun cevabı ama ben tavrı net biriyimdir, doğru. Bir yandan bu halim güven de verir. Çünkü strateji geliştirmem, kendi doğrumu söylerim. Tartışmaya da açık biriyimdir. Mesafe konusuna gelirsek yeni tanıştığım insanlarla hemen samimi olmak gibi bir girişkenliğim yoktur. Pek gerçekçi de bulmam bunu. O yüzden de soğuk görünüyor olma ihtimalim çok yüksek. Beni tanıyanlar da içimi bilir, mesafe diye bir şey kalmaz ortada.
Kolay kolay kimseye yakışmayacak saç rengin var yıllardır. Hiç değişmiyor ve çok yakışıyor. Kombinlemesi zordur ve her daim makyaj ister. Nasıl baş ediyorsun?
Aslında her daim makyaj kısmına kısmen katılıyorum. Çünkü sette hep makyaj yaptığımız için günlük hayatta cildimi dinlendirmek zorundayım. O yüzden pek makyaj yapmam. Eyeliner, rimel ve güneş kremiyle yetinirim. Sanki bakır kızıl doğmuşum gibi. O kadar ben oldu ki bu renk. Her halini, halimi seviyorum o yüzden.
Uzun yıllardır seni tanımamıza rağmen aşk hayatınla ve magazinsel haberlerle neredeyse hiç karşımıza çıkmıyorsun. Nasıl beceriyorsun bu durumu cidden?
Mahremiyetime özen gösteriyorum. Fakat buna rağmen söylemediğim şeyleri ben söylemişim gibi tuhaf bir imaj oluşturularak beni magazine çekmeye çalışanlar var bu ara maalesef hayatımda. Hukuki süreçleri devam ediyor.
Yıllardır hala aynı ve iyi görünmenin sırrı ne?
Ben de insanım ve değişiyorum elbette. Yaş alıyorum ve hala yerçekimli bir dünyada yaşıyoruz. Şaka bir yana, çok teşekkürler iltifatın için. Kendime iyi bakıyorum lakin, bu doğru. Bu beden bize emanet sonuçta, ona iyi bakmakla mükellefiz.
Bir çeyrek dönemdir oyunculuk yapıyorsun. Kariyerinde çoğu zaman güçlü kadın karakterlerini canlandırmışsın.
Kadın zaten çok güçlü bir varlık. Zekasıyla, iş dünyasında etkinliğiyle, toplumsal dönüştürücülüğüyle, empatisiyle, ilham verişiyle. Her şeyi geç, doğurganlığıyla yaşamın devamını sağlayan bir varlık. Güçlü kadın karakterler iyi yazıldığında, hikayeyi sürükleyen ana güç oluyor. Ben bir oyuncu olarak ‘’kadın’’ın sadece edilgen değil aynı zamanda dönüştürücü bir özne olduğunu vurgulayan karakterleri oynamayı çok seviyorum. Çünkü kadın sadece kurban değildir, liderdir, savaşçıdır da aynı zamanda.
Peki bu mesleği seçtiğin için pişmanlıkların oldu mu hiç?
Hayır olmadı. Hayatın bazen size dönüşmeniz için sizin kötü olarak adlandırdığınız ama aslında daha sabırlı, dirayetli ve güçlü olmanıza vesile olan hediyeleri olur. O hediyeleri ben de aldım şüphesiz fakat bu seçtiğim mesleğe saygısızlık yapıp, pişman olmamı gerektirmedi. Aksine, düşünce dünyamı ve ruhumu daha da genişletti. O yüzden yaşadığım ve yaşayacağım her şey için minnettarım.
İlk yılların ile günümüz şöhretini kıyaslamanı istesek, doğru tanınmak hangi dönemde daha mümkündü sence?
Eskiden erişim daha sınırlı olduğundan ünlü olmak yıllar süren emek ve üretim sonucu kapınızı çalardı. Çok da önemli değildi açıkçası. Zaten iyi ve sanatsal olan görünür olduğundan ister istemez kendiliğinden olan bir şeydi. Şimdi ise sosyal medyada herhangi bir içerikle bir gecede ünlü olmak mümkün. İnsanlar mahremiyetini bile bunun için kullanabiliyorlar. Eskiden olması gerektiği hızda olurdu yani, şimdi ise çok hızlı. Şahsi fikrimce bazı insanlar kendi özünü değil toplumun görmek istediği imajı yaşamaya başlıyorlar. Ama eğer bir kariyer hedefleniyorsa parlak ama kırılgan bir balon olmamak için ünlenmekle çok ilgilenmeyip, yaptığınız işin kalitesiyle ve içsel dengenizle ilgilenmelisiniz.
Bir de instagram dünyası var tabii. Senin de 4 milyon takipçin var ve aktifsin. Nasıl yönetiyorsun o tarafı?
2010 yılından beri kullanıyorum. Instagram hayatımıza ilk girdiğinde kedi, doğa ve gördüğümüz diğer güzellikleri paylaşırdık. Bugünkü kadar kurgulu ve profesyonel değildi. Selfie çektiğimiz ilk dönemler. Kendimize ön kameradan bakıp, bir kareye sığmaya çalıştığımız o tatlı dönem. Şüphesiz ki instagram başlarda çok daha kişisel kullanılıyordu. Ben o kişisel kısmını okuduğum kitapları, izlediğim fimleri, gittiğim ve sevdiğim yerleri paylaşarak korumaya çalışıyorum. Kimsenin baktığında anlamayacağı ama benim için anlamları olan dijital bir anı albümü/yaşam arşivi diyebilirim instagramım için. Elbette bu zamana yayılan hikayelerimin içinde markalarla işi birliklerim de oluyor.
Son olarak, en büyük hayalini merak ediyoruz.
Antik çağdan beri kurulan bir hayal benimkisi; ‘’İnsanlığın ortak bir akılla ve barış içinde doğayla uyum içinde yaşayabileceği’’ hayali. Aynı kaynaktan geldiğimizin, kardeş olduğumuzun hatırlanması hayali. Geleceğin tohumu olan ‘’barış’’ yani. Çok teşekkürler ve sevgiler.